12.22.2012

2012'nin Trendleri Neler??



Google her sene yaptığı gibi bu sene de 2012 yılının trendlerini özetleyen çok güzel bir site yapmış..

2012 yılının en çok aranan kelimelerini, konseptlerini analiz ettiği bu siteye buradan ulaşabilirsin.





12.20.2012

Santa Tracker


Christmas is getting closer..

Do you countdown the days?
And how does it sound to you if I tell you that you can talk with Santa?
:)
Do you ask how?
Here is how you can talk to him: Santa Tracking
Hohoho!

12.11.2012

Liter of Light / Bir Sosyal Girişimcilik Örneği..


Bazen bir insan bir çok kişinin hayatını bir fikirle değiştirebilir...

Nasıl mı? İşte böyle..



11.19.2012

Kendini Aşmak


Geçtiğimiz pazar günü kendi limitlerini aşmak ne demekmiş yaşayarak öğrendim. 
2 aydır, pazar günleri koşmaya başladım. Koşma deyince aklınıza öyle uzun koşu parkurları gelmesin.
Spor yapmayan bir insan hatta koşmayı sevmeyen bir insan olarak, koşmaya başlamanın ne kadar zor bir adım olduğunu eminim ki tahmin ediyorsunuzdur. 

İlk günlerde ağlaya sızlaya 200 metreyi bile zar zor koşuyordum.. ve hala bu koşma işini sevmediğimi ve bunu yapamayacağımı arkadaşıma anlatmaya çalışıyordum. Arkadaşım da tam tersine aslında kendi limitlerimi aşabileceğimi, herşeyin beynimde olduğunu bana inatla hergün söylüyordu.. 
Gerçektende koşmayı sevmiyordum ve bırakmak istiyordum ama bir taraftanda kendime" herşey beyninde! belki durmadan koşabilirsin Pınar" diyordum :)

Geçen pazar, odaklandım, 1 Km'yi durmadan koşabilirim, yapabilirim, aslında herşey beynindeki limitlerde dedim. Ve... gerçektende 1 km yi durmadan, "ayy, ufff, pouff" demeden bitirdim.. Hayatımda  hiç ama hiç düşünmediğim bir şeyi başardım. Belki bazıları için komik bir başarı ama benim için nasıl büyük bir zafer tahmin edemezsiniz.! 

Artık herşeyin beynimde olduğunu, istersem daha çoook koşabileceğimi, önümdeki engelleri aşabileceğimi biliyorum!

Bugün ben kendi zaferimi yazdım! Daha nice zaferler beni bekliyoor, ve artık beynimdeki engelleri tek tek kaldırmaya hazırım. 

Pinpine...

11.14.2012

WTA Tenis Turnuvası 2012

Bu sene ilk defa TEB BNP Parisbas tarafından sponsorize edilen 2.WTA Tenis Turnuvasını izleme şansını elde ettim.
Daha önce hiç tenis maçı izlememiş olan ben sıkılmadan 4 saat boyunca nefes kesen maçları izledim ve şunu söyleyebilirimki seneye de mutlaka ama mutlaka bu organizasyona gideceğim.

Bn turnuvanın 2.gününe gittim ve izlediğim tenisçiler arasında: Serena Williams -  ki kendisi şampiyon oldu =)-  , Victoria Azarenka,Li Na,Angelique Kerber vardı. Kerber & Azarenka maçı gerçektende nefes kesti, eğer youtube'dan bulursanız mutlaka izleyin derim.

Tenis turnuvasında çektiğim bazı resimleri aşağıda bulabilirsiniz, özellikle Serena Williams & Azarenka'nın sinirlenirkenki çektiklerimi ben çok beğendim :)


11.11.2012

Avrasya 2012 Maratonundan Kareler


11 Kasım 2012

09:00 Avrasya Maratonu için Altunizade'den 100.000 kişi  8, 15, 42 km için koşmaya başladı...

Kimileri sadece eğlence için, kimileri spor için, kimileri bir amaç uğruna Asya'dan Avrupaya koştu bu sabah...

Dolmabahçe'den - Fındıklı'ya doğru yürüken güzel bir kaç kare çektim. Buyrun Fotolar :)















11.03.2012

Ebru Sanatı Hakkında Herşey

Ebru derslerim son sürat devam ediyor.
Blogumda Ebru sanatı hakkında bir çok bilgi bulabilirsiniz.
Yaptığım ebruları, ebru sanatı hakkında bulduğum değişik uygulamaları sayfamda bulabilirsiniz.

10.30.2012

İstanbul'un Sırlarını Keşfedin!



Çok yakın bir arkadaşım sayesinde Daily Secret Istanbul sitesi ile tanıştım.

Bu siteye üye olmanız koşuluyla ( ki sadece mail adresinizi yazıyorsunuz) size her hafta İstanbul'da keşfedilecek mekanlar, etkinlikler, aktiviteler hakkında bilgiler geliyor. 

Şuana kadar TO DO listemde keşfedilecek bir çok mekan & aktivite birikti. 
 İstanbul'da ne keşfedilir?
 İstanbul'da ne yapılır, nerede yenir diye düşünüyorsanız mutlaka bu siteye kayıt olun derim, pişman olmazsınız =)

İstanbul'un sırlarını keşfetmeye hazır olun!

10.29.2012

Tatil bana iyi geldi :)


Uzun zamandır beklediğim ve bitirmeye doyamadığım kurban bayramı tatili bitti..

Tatilin ikinci günü hasta oldum, geceleri uyuyamadım, kabuslar gördüm ama bu tatil bana çoook iyi geldi :)

Artık bazı konular karşısında daha eminim ve önümde uzun ve açık bir yol olduğunu hissediyorum, aynı yukarıdaki resimde olduğu gibi...Yeni bir dönem beni beklıyor! 

Kasım ayı, gel bakalım! Senden korkmuyorum! 

Pinpine.


9.27.2012

Bayıldım :)


Keşke resim çizme yeteğim olsaydı da aşağıdaki gibi bir video yapabilseydim :/





9.01.2012

Bloğumda Yeni Bir Sayfa!

Bloğumda, ilgi alanlarımdan, keşfettiğim yeni şeylerden, hayatımdan bahsederken, yemeğe ve yemekle ilgili olan tutkumdan bahsetmemek olmazdı.
Bu sebeple, Beğendiğim Tatlar ve Mekanlar sayfasını bloğumda açtım.

Bu sayfada, keşfettiğim mekanlardan, yeni tatlara, uyguladığım tariflerden, okuduğum yemek kitaplarına ve keşfettiğim mutfak aletlerine kadar her şeyi bulacaksınız :)
Çok sık güncelleyeceğim bu sayfayı bol bol gezmeniz dileğiyle :)

Pinpine!

8.21.2012

Yaz Bitmeden Kitap Önerileri


Bu yaz ağustos başına kadar çok yoğun bir iş temposundaydım. Yaz için aldığım ve okumaya başladığım kitaplara anca ağustos başında başlayabildim. Hatta 2 kitabı aynı anda okumak için kendimi zorladım, biri bitti - Taş meclisi, diğeri ise, Kaplan annenin zafer marşı -  yolda :)

Elimden düşürmediğim ve gözüm kapalı tavsiye edeceğim tam 3 kitap önerisiyle karşınızdayım, bakalım benim gibi bu kitapları okuyanlar var mı?

1. Taş Meclisi / Jean-Christophe Grangé

Grangé'nin ilk okuduğum kitabı. Polisiye, gerilim tarzı olan bu kitap Paris'te başlayan ve Moğolistan'a kadar uzayan hikayesinde bizleri eşsiz bir maceraya sürüklüyor. Mutlaka okunmalı. Ben şimdiden yazarın hangi kitabını okusam diye düşünmeye başladım bile :)

ayrıca, Grangé bu sene MCT'nin düzenlemiş olduğu Pazarlama Zirvesine'de gelecekmiş :) İlgilenenlere duyurulur!

2- Gölge Hırsızı / Marc Levy



Gölgenizin hiç çalınabileceğini  yada çalabileceğinizi düşündünüz mü? Levy, bu romanda bizlere gölegeleri çalma kabiliyetine sahip olan ufak bir çocuğun hikayesini kendi ağzından anlatıyor. Levy çok ama çoook sevdiğim bir yazar. Elimden geldikçe fransızca kitaplarını okuyorum ve bayılıyorum. Marc Levy'i tanımayan varsa bence mutlaka tanışmalı ve yazarın bu kitabı dahil diğer kitaplarını da okumalı.  Levy tam yazın okunacak bir yazar :)


3- Kaplan Annenin Zafer Marşı / Amy Chua



Bu yaz hatta bahar okumaya başladığım en değişik kitaplardan bir tanesi. Çin asıllı ve amerikada yaşayan Amy Chua'nın çocuklarını doğu kültürüyle yetiştirdiğini ve bu yetiştirme tarzının batılılardan nasıl farklı ve daha yararlı olduğunu bize anlatıyor. bu kitabı okurken, yer yer: " Yok artık bu kadın DELİ!!"  ya da :" humm, bak bu iyi fikir, bir gün çocuğum olursa mutlaka böyle yapmalıyım dedim kendi kendime. Chua, bize kendi gerçekliğini anlatırken aynı zamanda da Çinlilerin nasıl böyle bir "disiplinle" işlerinde başarılı olduklarını anlatıyor.
Çevirmen Yeşim Dervişoğlu'nunda dediği gibi, bu kitabı okurken, Amy'nin kızlarının çaldığı parçaları açıp, dinleyerek kitabı okuyun. Ben bir elimde kitap, diğer elimde iphone bu kitabı okuyorum. Bu kitap, yaz için farklı bir kitap önerisi olabilir!

Sizlerinde önereceği kitaplar varsa her zaman yorumları beklerim  :) İyi Tatiller!!

8.19.2012

Bugun Bayram

Balkondaki masaya en güzel örtüyü serdi annem...

Üstünde bayramlaşmak için gelenlere verilecek olan kolonya ve çikolataları koydu. Bir yandan içeride yemekleri hazırlarken bir yandan da kimlere gideceğimizi anlatmaya başladı.

Babam ve ben balkonda gelecek olan tanıdıkları beklemeye konulduk. Uzun zamandır bayramı böyle dolu dolu yaşamadığımı farkettim.. Sehirde karnaşa içinde yaşayan, çalışan insanlar için bayram aslında tatil demek, yeni yerler görmek demek, şehirden uzaklaşmak ve kafayı "resetlemek" demek..
 Ama bu sene ben burda,yazlıkta tanıdıklarıma olmak ve bayramı onlarla paylaşmak istedim. İyi ki de böyle oldu, mutluluk paylaşınca güzel!
Herkese seker gibi bayramlar!

7.30.2012

Bir yaz gecesi rüyası



Güneşin yavaş yavaş batmasıyla kararmaya başlayan bir gökyüzü... ellerinde ışık fenerleri olan ve yazı kutlamak için bekleyen binlerce insan... ve ortaya çıkan muhteşem bir manzara! 








Picture taken from  http://annachandelle.tumblr.com








Her sene Polonya'nın Poznan şehrinde binlerce kişi  ellerinde ışık fenerleriyle yazın gelmesini büyük bir coşku ile karşılıyormuş. Şans eseri olarak, bu muhteşem kutlamaların fotoğrafları ve videosu elime geçti ve hemen bloga koymalıyım dedim..


Umarım bir gün Polonya'da bu muhteşem organizasyona katılma şansım olur, bence bu tam anlamıyla bir yaz gecesi rüyası... :)




7.22.2012

Explore.Dream.Discover.


“Twenty years from now you will be more disappointed by the things that you didn't do than by the ones you did do. So throw off the bowlines. Sail away from the safe harbor. Catch the trade winds in your sails. Explore. Dream. Discover.”

Mark Twain


7.21.2012

My Coolest Blogs Part 1 / En Cool Bloglar - 1

I like to discover new things on internet  :) When I have spare time, I take a look at some blogs and I learn,discover news things, new ideas through them. My friends often ask me to suggest them some blogs. So I start from today!  From now on, I am going to share the coolest blogs that I find and follow on internet.  Take a look at my first list, I'am sure you'll love those blogs. Feel free to suggest me new bloggers. Thxx!                                         




                       *******************************************************************




Internette yeni şeyleri bulmayı, keşfetmeyi çok seviyorum. Yeni bir blogcu olarak da dünyadaki diğer bloggerları takip edip, onlardan yeni şeyler öğrenmeye bayılıyorum. Artık bundan sonra, keşfettiğim ve beğendiğim blogları buradan sizlerle paylaşmaya karar verdim. İlk listeyle başlıyorum. Listeye bir bakın, emin olun pişman olmayacaksınız :) Bildiğiniz farklı ve güzel bloglar varsa benimle her zaman paylaşabilirsiniz. :)



7.15.2012

Ben Kūçūkken...

İlkokul yıllarımda, okullar kapanır kapanmaz ailecek valizleri toplayıp yazlığa atardik kendimizi... Yazlığa gitmeden bir gün önce uyku tutmazdi beni. Tüm bir yazı, arkadaslarımı, denizi, kumu düşünmekten uyku girmezdi gözüme.

 Dolu dolu 3 ayı yazlıkta arkadaşlarımla geçirirdim. Geriye dönüp baktığımda, bir cok güzel ani geliyor aklıma ama Özellikle ilkokul yillarimdaki girişimci ruhum gözümün önüne geliyor. Gelin size o zamanlar minik Pınar'ın yazları neler yapardı anlatayım..

 Her cocuk gibi bende aklı cinliğe çalışan bir kızdım. Yazları rutin olan eğlencelerimize renk katmak icin hayal gücümü kullanıp yeni yeni seyler üretmeye bayılırdim. Ne gibi mi?

 1) 90 larda hayatımızda playback Show diye bir kavram vardı :) o zamanın sanatçılarının şarkılarını teyipten çalıp, playback yapardik. Genelde insanlari gaza getirip, organizasyonun baslatilmasi bana ait olurdu... Arkadaslarimla kostümler giyip (genelde annemin ya da ablamın elbiselerini giyip) boş bir evin balkonunda tanıdıklarımıza playbackshow yapardık:) bu tip gecelerde dunyanın en mutlu kızı ben olurdum:)


 2) kumsaldan topladığım midye kabuklarını suluboya ile boyayip, kolye, bilezik yapardım. Sonra da bakkal amcadan aldığım karton kutunun üzerine bunları koyup, sitenin duvarları üzerinde midyeleri satardim:) saatlerce o duvarın üzerinde bir midye satmak icin beklediğimi tahmin edemezsiniz. Yine saolsun annemler beklememe kıyamayip benden midye alirlardi... Bu midye olayım ne yazık ki tutmuyordu bende farklı seylere yönelme kararı aldım:

 3) yan sitedeki erikler tamda istediğim şeydi!! Bir koli alıp erikleri toplanmaya başladım. Rahmetli bahaneme de gazeteden külah yaptırıp erikleri icine koydum :) hayatımın en kazançlı ısı olmuştu:) cok para kazandığımı gören arkadaslarım dahil olmak istedi ve gün icinde ekiplerimi kurup erik I'sine girmiştik :) hala kazandıgımız tomarla parayı unutamıyorum:)) bir de sokakta : "gel abla gel laboratuvarda test edilmiş erik bunlar" diye bagirislarimi...

 Ben Kūcūkken, çocukluğun verdigi güven ve naiflikle bir cok girişimci adımda bulundum..ama gel gelelim şimdi insan büyüdüğünden mıdır, korktuğundan mıdır adım atmaya, girişimci olmaya korkuyor. İcimde üzerine örtü serdigim bu girişimci ruhumu tekrar ortaya çıkarmak ve gercek Pınar'ı göstermek istiyorum. Ne demişler istemek , başarmanın ilk adimidir!

6.21.2012

Dünyada'ki En "SOSYAL" mekanlar

Günde 4-5 defa belki daha fazla  nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı, ne gördüğümüzü sosyal medyada cümle aleme aktarıyoruz. Bu bilgilerin değerlendirilip, istatistiklere oturtulduğunu hiç düşündünüz mü? :)
Sevgili Facebook bu konuya el atmış ve  dünya çapındaki en sosyal - en çok check-in yapılan - mekanların bir istatistiğini çıkarmış.  Buyrun bakın bakalım, sizde bu mekanlarda hiç sosyalleştiniz mi?  


6.06.2012

Anne ben at eti yedim!



P:Annee! Biliyomusun ben geçen hafta at eti yedim =)
A: Neeeeeeee! Kızım sen deli misin? Pınar, ay inanmıyorum sana! Kızım yenir mi o?
P: Ama arkadaşlarım çok bahsetti, çok faydalı bir etmiş!
A: Pinar sendeki mideye inanamıyorum! Dünyada en son bi at eti yemişti kalmadığın, heh o da tam oldu! İnanmıyorum sana ya!

Türkiye bir kaç gündür yediği etlerin içine karıştırılan maddeleri konuşuyor ve tartışıyor. Kimine göre ünlü markaların sosisleri 100% doğal et, kimine göre içinde tavuk kemikleri var. Bütün bu tartışmalar bir yana, yediğimiz, aldığımız salam, sosis, ve sucuklarda at eti olduğunu duyunca, doğal olarak annemin yukarıdaki tepkisi geldi aklıma!  
Türkiye’de at eti yemek anormal birşey gibi dururken, Aslında, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya’da tüketilen ve diğer etlere nazaran daha pahalı olan bir et =) Bakınız wiki!

İçindeki demir ve protein bakımından zengin olan at etiyle tanışmam 2 sene önce İsviçre’de oldu. Toplam 3 defa yedim at etinden. İlk başta, yemeden önce kötü oldum. Gözümün önünden o güzelim atlar geçti J ama açlık daha ağır basınca yemeye karar verdim.
Tadı.. humm aynı bifteğe benziyordu ve biftekten de çok yumuşaktı. Genelde, herkes çok sert bir et olduğunu düşünebilir ama tam tersi çok yumuşaktı.  Bir daha sorsan yermisin diye.. humm çok sanmıyorum, arayacağım bir lezzet değil ama  zorda kalırsam yine yerim. 

5.24.2012

Fırından Çıkmış Taze Kurabiyeler


Beni tanıyanlar bilir.. Mutfağa meraklı biriyimdir, yemek yapmayı, yedirmeyi severim.. 


Yemek yapmak için mutlaka motive olmam gerekir. Örneğin, Lozan'da kalırken, tam 14 saat boyunca Türk yemekleri yapıp sattığım zamanlar olmuştu :) Para kazanmak uğruna tam 14 saat mutfakta geçen zaman ve hem yemek yedirmenin hem de yemekleri satmanın mutluluğu..


Aslında yemek yapmak, biraz da kafa dağıtmak benim için. Yemek yaparken hem yaratıcılığımı kullanmayı hem de farklı tatları birleştirmeyi çook seviyorum.  Mutfakta zaman nasıl geçiyor anlamıyorum! 


Bu akşam da biraz kafa dağıtmak için, iş arkadaşlarıma söz verdiğim kurabiyelerimi yaptım :) Esse'den aldığım kurabiye kalıplarıyla ortaya birbirinden şeker kurabiyeler çıktı!

Mr.Cookie!







5.20.2012

Stop Motion & Vimeo


Son zamanlarda, kafa dağıtmak, farklı şeyler keşfetmek için Vimeo sitesine uğruyorum... Sanırım bu siteye aşık oldum, muhteşem bir site! Vimeo’ya girdikten sonra artık, youtube’u kullanmaz oldum J
Vimeo’nun kullanım kolaylığı, tasarımı ve içinde barındırdığı muhteşem videolarıyla benim bu aralar en severek zaman geçirdiğim sitelerden biri.. Film, kısa film, stop motion videoları konusunda bu siteden çok yararlanıyorum ve ilgisi olanlara da tavsiye ediyorum.

Hatta, geçenlerde, Vimeo’da farklı birşeyler ararken, çok güzel ve kreatif Stop Motion ( bilmeyenler için anlamı burada )  videolarına rastladım.  Birbirinden eğlenceli ve yaratıcı olan bu videoları saatlerce izledim ve bunları yapanlara çoook özendim! Gerçekten de eğilenceli bir işmiş bu stop motion! Aşağıda, Vimeo’dan bulduğum, rengarenk kalemlerle yapılmış eğlenceli bir Stop Motion videosunu koyuyorum, eminim beğeneceksiniz.

İleriki günlerde de mutlaka daha farklı stop motion videolarını koyacağım.. Bu arada Türkiye’den de stop motion örnekleri arıyorum, bilen biri varsa  ses versin



5.16.2012

Blogumun Adı Neden Pinpines?


Blogumun Adı Neden Pinpines?


"Pinpines ne demek?"

"Pinpin diye mi okunuyor?"



"Peki, Pinpines ispanyolca bir kelime mi?"


Blogumu takip edenler genelde bana yukarıdaki soruları yöneltiyorlar... Bende her seferinde aynı şeyleri söylemekten bıktığım için blogumda bunu yazmaya karar verdim.

İlk başta şunu belirteyim ki, Pinpines - Pinpin şeklinde okunuyor-  :)

Pınar'ın Pinpines olması ise 2006 senesine dayanıyor.  2006'da Lozan'da okurken, özellikle fransız arkadaşlarımın Pınar ismini telaffuz edemediklerinden bana Pinpin diyorlardı. Ben bu Pinpin kelimesine daha bir orjinallik katmak için, sonuna -e eklemek istedim. Fransızca da dişil ( féminin) olan kelimelerin sonuna -e eklenir. Bende ismimi Pinpine olarak değiştirdim ki bir bayana ait olduğu belli olsun :)

Sonra, blog yazmaya karar verdiğimde, Pinpine'in sonuna -s koymalıyım dedim! İngilizce'deki ait olma anlamını vermek için -s harfini de ekleyerek, blogumun ismini oluşturdum.

İşte... Pinpine's bu şekilde ortaya çıktı ve herkesin diline düştü :)

5.04.2012

Love Bug


Sometimes little  things mean a lot... Like this little Love Bug :)

4.25.2012

Paylaşmak Güzeldir..





Herkes bir derdin, bir meselenin, bir hayalin peşinden koşuyor bu dünyada.
İşi, trafiği, müşterisi, ailesi, sevgilisi, harcı - borcu derken bir bakmışız ki zaman su gibi akıp geçmiş ellerimizden. Kimimiz bu zamanı iyi değerlendirirken, kimimiz de farkında olmadan  yaşıyor bu limitli zamanı .
İstanbul gibi büyük bir şehirde, günlük işlerin yoğunluğundan, derdinden, mutluluğundan minik detayları atlıyor bazen insan… Aslında hayat dediğimiz bu yolculuk o küçük detaylarda saklı bence…  Kaç kişi şu koca istanbul’da çevresindeki insanlarla gerçekten de kaliteli bir zaman geçirebiliyor ? Kaçımız her gün gördüğü, alışveriş ettiği, konuştuğu esnafıyla ya da komşusuyla selamlaşıp, hal hatır soruyor ya da bir şeyler paylaşıyor ? Açıkçası ben bunları yapmayalı çok uzun zaman olmuştu..Ta ki bugüne kadar… Bugün, her gün görüştüğüm, sevdiğim ve yemeklerini yediğim esnaflarla güzel bir an paylaşma şansı elde ettim. Onların küçük dünyalarına ortak olup, aslında hayatın insanlara ne kadar da ortak yanlar verdiğine  bir kez daha şahit oldum… Ben bu gün paylaşmayı, samimi olmayı, küçük şeylerden mutlu olmayı ve paylaşmanın çok güzel bir duygu olduğunu tekrar farkettim ! Gerçekten de hayat paylaşınca güzelmiş ! :)

4.10.2012

Magic with Technology

Ipad'in kullanımı gün geçtikçe yayılıyor ve Ipad ile yapabileceklerimizin sınırları giderek artıyor.

Ipad ve sihiri birleştiren  aşağıdaki iki kafadarın sunumu çok eğlenceli ve insanda wooow etkisi yaratıyor!  Keşke bütün sunumlar bu şekilde olsa.. ne eğlenceli olurdu :)


4.03.2012

Lausanne

If you haven't been to Lausanne, watch this video!
The video was made with 2700 shots from the city. It shows every corner of Lausanne, the city that I stayed 3 years :) If you hare planning to go to Lausanne, and if you have any questions about where to stay, where to eat, just leave me a msg. :)

Enyoj It!

3.27.2012

Sosyal Medya Sen Bizim Herşeyimizsin


Günde kaç saat facebook & twitter & linkedIn vs'de vakit geçiriyoruz? 3-5 saat??

Kaçımız arkadaşlarımızla konserde eğlenirken check-in olmak için birbiriyle yarışıyor? Ya da kimler anında mekandan fotoğraflar çekip facebook'a koyma çabasında?

Kaçımız mağaza mağaza gezmek yerine, oturduğu yerden alışveriş yapıyor? Ya da ailesi, arkadaşlarıyla telefon yerine skype'tan konuşuyor?


Teknolojinin etrafımızı sardığı, sosyal medyanın hızla hayatımızın büyük bir bölmünü aldığı bu devirde, yukarıda bahsettiğim noktalar günlük hayatımızın bir parçası oldu! İyi mi oldu, kötü mü oldu bu çok tartışılır ama şu bir gerçek ki sosyal medyaya olan bağımlılığımız gün geçtikçe artıyor! Amerikalı araştırmacıların 2010 yılındı yaptığı bir araştırma ilginç verilerle dolu.

3.22.2012

Una Franca

            
Geçen sene İtalya’nın Biella şehrinde çok güzel ve özel bir restorana, « Una Franca »’ ya gittim. İtalyan arkadaşım Elisa sayesinde keşfettiğim bu restoran bu güne kadar gittiğim restoranlardan çok ama çok farklıydı…
Restoranın sahibi olan bayan 70 yaşlarında, uzun boylu, yapılı bir kadındı. Şuan kadının adı aklıma gelmiyor ama tek hatırladığım şey, bu restoranı senelerdir kızlarıyla işletmiş olması ve bayanların hiç bir şekilde kocalarını bu işe sokmamalarıydı… Restoran seneler boyunca ailenin kadınlarının çalıştığı ve ilerlettiği bir mekan olmuş. Şuan 3 kuşak restoranda aktif olarak çalışıyormuş.
Una Franca 2 katlı bir restorant ayrıca da otel olarak faaliet göstermekte.. Mekana girdiğinizde biraz şaşırıyorsunuz, çünkü sizi koskoca bir Elvis figürü karşılıyor. Dekorasyon genelde kırmızı, varaklı, country tarzındaki mobilyalardan oluşuyor.. bence bu dekorasyon konusunda biraz el atılması gerek ama yemeklerin ve servisin başarısı dekorasyondaki bu renk uyumsuzluğunu çok güzel kapatıyor..


Gelelim işin en güzel kısmına yani yemeklere !


Masaya oturur oturmaz aperatif içkileriniz geliyor.. Ardından garsonun «  Evet ! Başlıyoruz !  demesiyle Masaya en az 10 çeşit meze, peynir, zeytinyağlı tabakları vs. Gelmeye başlıyor. Bütün bu yemekleri  görünce  « Aman tanrım daha biz birşey sipariş etmedik ki » dememe kalmadan Elisa bana dönüp : « Pınar burada sipariş yoktur, menu de yoktur. Franca ne getirirse onu yeriz ve daha fazlasını isteriz dedi… » Evet, gerçekten de Franca bize 3 saat boyunca mutfakta ne piştiyse… Ne hazırlandıysa getirdi.. Bir sürü peynir, Anti pasti’ler, şarap, salatalar, et çeşitleri vs vs vs.. Hatta restoran sahibi benim yabancı olduğumu duyunca, mutlaka tatmam gereken yerel lezettlerden de masaya koydu.. hepsi birbirinden taze ve lezettli olan yemekler gayet başarılıydı.  


Tam tamına 3 saat boyunca masadan kılımı kıpırdatmadan yemek yedim ! :) Hayatımda bu kadar yemek yediğimi hatırlamıyorum. Yemeklere o kadar dalmıştım ki, çantamdaki fotoğraf makinasını bile çıkarmayı unutmuştum :( Bu yüzden bloga ekleyecek çok fotoğraf elimde yok ama kesinlikle Una Franca’ya bir kere daha uğrayacağım ve bol bol fotoğraf çekeceğim!!
Olurda yolunuz kuzey İtalya’daki Biella’ya düşerse mutlaka ama mutlaka Una Franca’ya uğrayın ve o güzel yemeklerin tadına varın ! Benden söylemesi.. :)

                                                ( Yemekten sonra Siesta!) 

3.18.2012

Bu illüstrasyonları çok beğendim!


Web'de gezinirken grafik dizayn ve illüstrasyon yapan  Eleanor'un sitesine rastladım.. Eleanor, birbirinden güzel ve renkli bir çok tasarımını web sitesine koymuş. Bu tasarımları isterseniz t-shirt / kahve fincanı / bloknote üzerine de bastırabiliyorsunuz..

Siteyi gezerken içimdeki sanat aşkı yine ayaklandı, bütün tasarımlara uzun uzun baktım, inceledim :) Bir yandan da Aklıma orta okuldaki resim hocamın söyledikleri geldi: " İleride senden çok iyi bir grafik tasarımcısı olabilir Pınar! Bunu iyi düşün!".. Grafik tasarımcısı olamadım ama kim bilir, belki bir gün içimdeki bu sesi dinler, hayatıma yeni bir renk katarım.

Eleanor'un sitesinden seçtiklerimi sizinle de paylaşıyorum! Ne kadar güzeller değil mi?

http://www.justeleanor.com/

Bahçe konseptli çalışmaları..


3.05.2012

The Artist Movie & Talkies




En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini silip süpüren, 3 boyutlu, iddalı Hugo filmini bile sollayan "The Artist" filmine hayran oldum... Oyuncuları, hikayesi, seneryosu,kıyafetleri, müzikleri herşeyi dört dörtlük olan bir film. Özelllikle baş rol oyuncu JEAN DUJARDIN' nin -  ki kendisini Fransa'daki "un gars une fille" ( bir kadın bir erkek'in fransız orjinal versiyonu) dizisinden takip ediyordum - oyunculuğuna bayıldım. Jean, oynadığı karakterin gerçekten de hakkını iyi vermiş, izleyenleri büyülüyor. en azından ben çok büyülendim :) şuan kendisinin gelmiş geçmiş bütün filmlerini arşivlemek istiyorum! 


Bu arada, The Artist filmini izlerken bir yandan da ilk sesli film neydi acaba diye merak ettim ve bakın ne buldum..


Sinema tarihindeki ilk "Talkies" yani ilk sesli film 1927 yılında Warner Bros tarafından yapılan ve Al Jolson'un başrolde olduğu "The Jazz Singer" filmi. Bu film sayesinde, Sinema tarihinde ilk defa eşzamanlı diyaloglar görüntüyle birleşti ve sinema severler sonunda hayran oldukları sanatçıların filmlerini sesli olarak dinleme şansı elde etti. Burada filmi uzun uzun anlatmaya gerek yok :) ama merak edenler için buyrun, sinema tarihin ilk sesli filminden hoş bi bölüm..