3.27.2012

Sosyal Medya Sen Bizim Herşeyimizsin


Günde kaç saat facebook & twitter & linkedIn vs'de vakit geçiriyoruz? 3-5 saat??

Kaçımız arkadaşlarımızla konserde eğlenirken check-in olmak için birbiriyle yarışıyor? Ya da kimler anında mekandan fotoğraflar çekip facebook'a koyma çabasında?

Kaçımız mağaza mağaza gezmek yerine, oturduğu yerden alışveriş yapıyor? Ya da ailesi, arkadaşlarıyla telefon yerine skype'tan konuşuyor?


Teknolojinin etrafımızı sardığı, sosyal medyanın hızla hayatımızın büyük bir bölmünü aldığı bu devirde, yukarıda bahsettiğim noktalar günlük hayatımızın bir parçası oldu! İyi mi oldu, kötü mü oldu bu çok tartışılır ama şu bir gerçek ki sosyal medyaya olan bağımlılığımız gün geçtikçe artıyor! Amerikalı araştırmacıların 2010 yılındı yaptığı bir araştırma ilginç verilerle dolu.

3.22.2012

Una Franca

            
Geçen sene İtalya’nın Biella şehrinde çok güzel ve özel bir restorana, « Una Franca »’ ya gittim. İtalyan arkadaşım Elisa sayesinde keşfettiğim bu restoran bu güne kadar gittiğim restoranlardan çok ama çok farklıydı…
Restoranın sahibi olan bayan 70 yaşlarında, uzun boylu, yapılı bir kadındı. Şuan kadının adı aklıma gelmiyor ama tek hatırladığım şey, bu restoranı senelerdir kızlarıyla işletmiş olması ve bayanların hiç bir şekilde kocalarını bu işe sokmamalarıydı… Restoran seneler boyunca ailenin kadınlarının çalıştığı ve ilerlettiği bir mekan olmuş. Şuan 3 kuşak restoranda aktif olarak çalışıyormuş.
Una Franca 2 katlı bir restorant ayrıca da otel olarak faaliet göstermekte.. Mekana girdiğinizde biraz şaşırıyorsunuz, çünkü sizi koskoca bir Elvis figürü karşılıyor. Dekorasyon genelde kırmızı, varaklı, country tarzındaki mobilyalardan oluşuyor.. bence bu dekorasyon konusunda biraz el atılması gerek ama yemeklerin ve servisin başarısı dekorasyondaki bu renk uyumsuzluğunu çok güzel kapatıyor..


Gelelim işin en güzel kısmına yani yemeklere !


Masaya oturur oturmaz aperatif içkileriniz geliyor.. Ardından garsonun «  Evet ! Başlıyoruz !  demesiyle Masaya en az 10 çeşit meze, peynir, zeytinyağlı tabakları vs. Gelmeye başlıyor. Bütün bu yemekleri  görünce  « Aman tanrım daha biz birşey sipariş etmedik ki » dememe kalmadan Elisa bana dönüp : « Pınar burada sipariş yoktur, menu de yoktur. Franca ne getirirse onu yeriz ve daha fazlasını isteriz dedi… » Evet, gerçekten de Franca bize 3 saat boyunca mutfakta ne piştiyse… Ne hazırlandıysa getirdi.. Bir sürü peynir, Anti pasti’ler, şarap, salatalar, et çeşitleri vs vs vs.. Hatta restoran sahibi benim yabancı olduğumu duyunca, mutlaka tatmam gereken yerel lezettlerden de masaya koydu.. hepsi birbirinden taze ve lezettli olan yemekler gayet başarılıydı.  


Tam tamına 3 saat boyunca masadan kılımı kıpırdatmadan yemek yedim ! :) Hayatımda bu kadar yemek yediğimi hatırlamıyorum. Yemeklere o kadar dalmıştım ki, çantamdaki fotoğraf makinasını bile çıkarmayı unutmuştum :( Bu yüzden bloga ekleyecek çok fotoğraf elimde yok ama kesinlikle Una Franca’ya bir kere daha uğrayacağım ve bol bol fotoğraf çekeceğim!!
Olurda yolunuz kuzey İtalya’daki Biella’ya düşerse mutlaka ama mutlaka Una Franca’ya uğrayın ve o güzel yemeklerin tadına varın ! Benden söylemesi.. :)

                                                ( Yemekten sonra Siesta!) 

3.18.2012

Bu illüstrasyonları çok beğendim!


Web'de gezinirken grafik dizayn ve illüstrasyon yapan  Eleanor'un sitesine rastladım.. Eleanor, birbirinden güzel ve renkli bir çok tasarımını web sitesine koymuş. Bu tasarımları isterseniz t-shirt / kahve fincanı / bloknote üzerine de bastırabiliyorsunuz..

Siteyi gezerken içimdeki sanat aşkı yine ayaklandı, bütün tasarımlara uzun uzun baktım, inceledim :) Bir yandan da Aklıma orta okuldaki resim hocamın söyledikleri geldi: " İleride senden çok iyi bir grafik tasarımcısı olabilir Pınar! Bunu iyi düşün!".. Grafik tasarımcısı olamadım ama kim bilir, belki bir gün içimdeki bu sesi dinler, hayatıma yeni bir renk katarım.

Eleanor'un sitesinden seçtiklerimi sizinle de paylaşıyorum! Ne kadar güzeller değil mi?

http://www.justeleanor.com/

Bahçe konseptli çalışmaları..


3.05.2012

The Artist Movie & Talkies




En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini silip süpüren, 3 boyutlu, iddalı Hugo filmini bile sollayan "The Artist" filmine hayran oldum... Oyuncuları, hikayesi, seneryosu,kıyafetleri, müzikleri herşeyi dört dörtlük olan bir film. Özelllikle baş rol oyuncu JEAN DUJARDIN' nin -  ki kendisini Fransa'daki "un gars une fille" ( bir kadın bir erkek'in fransız orjinal versiyonu) dizisinden takip ediyordum - oyunculuğuna bayıldım. Jean, oynadığı karakterin gerçekten de hakkını iyi vermiş, izleyenleri büyülüyor. en azından ben çok büyülendim :) şuan kendisinin gelmiş geçmiş bütün filmlerini arşivlemek istiyorum! 


Bu arada, The Artist filmini izlerken bir yandan da ilk sesli film neydi acaba diye merak ettim ve bakın ne buldum..


Sinema tarihindeki ilk "Talkies" yani ilk sesli film 1927 yılında Warner Bros tarafından yapılan ve Al Jolson'un başrolde olduğu "The Jazz Singer" filmi. Bu film sayesinde, Sinema tarihinde ilk defa eşzamanlı diyaloglar görüntüyle birleşti ve sinema severler sonunda hayran oldukları sanatçıların filmlerini sesli olarak dinleme şansı elde etti. Burada filmi uzun uzun anlatmaya gerek yok :) ama merak edenler için buyrun, sinema tarihin ilk sesli filminden hoş bi bölüm..